Yüzyıllık Yalnızlık*

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İsmail Doğruer

Bu topraklar üzerinde yaşayanlar,106 yıl önce dostlarının komşularının o sessiz çığlıklarına kulaklarını ve yüreklerini sağır ettiğinden beri gün yüzü görmedi. Ne seyirci kalanlar ne el ovuşturup dramı fırsata gün ışığı görenler, bu sosyal lanetten kaçamadı. Habis bir ur gibi İttihatçıların 2. kongresinde tohumları ekilen etnik temizlikle pazara hakim olma ve ilkel birikim yaratma hevesi,İttihatçıların bir şekilde iktidar olduğu ve proto beyaz türklerin imparatorluktan elde kalan son vatan parçası için,”söz konusu vatansa gerisi teferruat”çı Teşkilat-ı Mahsusa eliyle 1915’e uzanan ve sonrasında bir toplumsal dram zinciri olarak Ermenilerin yaşadığı her yaşam alanını cehennem ateşine çeviren bir soykırım tarihin lekeli sayfalarına düştü.

Bu katliam ve soykırım tarih sayfasında ilk değildi sonda olmadı. Ancak sonuçları itibarıyla ve yıkıcılığı açısından bakıldığında benzerlerinden farklı ve beyaz soykırım olarakbaşka mazlum uluslarıda içine alıp karanlığı besleyen silsileler halinde günümüze kadar uzandı.

Osmanlı ve Modern TC’nin devlet suçları listesinde hem Osmanlı hem TC zamanlarında Türk Komprador Bürokrat Burjuvazisi ve Büyük Toprak sahiplerinin önderliğinde, kısmende işbirlikçi Kürt feodallerinin suç ortaklığında gerçekleşen bu tarihsel toplumsal dram O dönem Osmanlı ile geliştirdiği egemenlik ilişkileri içinde Alman emperyalizminin ve onun askeri bürokrasisininde siciline işlenmiş bir soykırım suçudur.

Paramazlar la birlikte 1915 Haziranında başta Ermeni komünistlerine ve aydınlarına yönelen hareket, Ermeni ulusunun önderlik ve direniş geliştirme dinamiklerini hızla yokettikten sonra tehcir kanunu ve benzer genelgeleri ile soykırımın hukuki prosedürünü yayınlayan İttihat Terakki’ nin, Enver’li Talat’lı önderliğindeki hükümet; ve bu eli kanlı çetenin 1.emperyalist savaşın mağlübü olduktan sonra yerini alan Kemalistler, Modern Türkiye siyasasında, devletin temel politikası olarak İttihatçıların Anadoluyu Türkleştirme ve pazar hakimiyeti projesini Kürdistanı’da ekleyerek devam ettirmişlerdir.

Ermeni ulusu üzerinde 1915 te sağlanan ve Emperyalist dünyanın da ya eşlik ettiği yada o günün şartları içinde sessiz kaldığı kosensüs, Anadolu (Pontus) ve İstanbul Rumlarını da kapsar şekilde uygulanmış her iki ulus ta yaşam alanlarından esas olarak silinmiştir.

Bu içiçe ve peşpeşe zaman diliminde emperyalist savaşın ve daha sonra Anadolunun kısmen işgalinin demografik yapıda sayısal hareketler olarak kalmasını sağlamaya dönük yoğun bir perdeleme ve inkar politikası, kısmen geliştirilen direnişlerin de kırılmasıyla önemli ölçüde başarı hanelerine yazılmışsa da Ermeni devrimcilerinin soykırımı dünya kamuoyuna taşıma in ASALA OR ASALA olarak geliştirdikleri eylemler ve Diaspora’daki Ermeni STK ların faaliyetleri günümüzde bir çok Emperyalist/Kapitalist Devletin parlamentolarında SOYKIRIMI tanıma biçiminde sonuçlara dönüştürmüştür.

Bu soykırım ve Katliamlar silsilesi yaşanırken; Uluslararası Komünist hareket, ne Paramazların şahsında ne mazlum Ermeni ulusu ve Rum Pontus ulusuna karşı tarihsel görevlerinde anlayış ve pratik düzeyde doğru bir duruş sergileyememişler. Osmanlının yenilgisinden sonra hiçbir sıfatı kalmadığı şartlarda dahi soykırım ve savaş suçlarından sabık Enver Paşa ve avanesini Doğu Halkları Kurultayı dahası Enternasyonal çalışmalarında boy göstermelerine yol vermişlerdir. Bu duruma bugüne değin incelemede bulunarak esaslı bir tavır geliştirilebilmiş değildir.

Osmanlı ve sonrasında Modern Türkiye nin Komünistleri Sosyalistleri noktasında Paramazların somutunda sergilenen komünist devrimci duruş ne yazıkki devam ettirilememiş, içlerinde geçmişi ittihatçı olan kimi kişilerin de yeraldığı TKP kuruluş ve Karadeniz de önderliğinin imhası sürecine kadar Komünist Devrimci duruş sergileyememiş Kurucu Önderi Mustafa Suphi’ninde içinde olduğu 15 lerin Karadenizde katlinden sonra ise Yeni TKP önderliği egemen siyasetin dümen suyundan bu konuda ve devrime karşı görevler noktasında çıkamamışlardır.

Bu katliam sırasında sağ alınan ve daha sonrasında katliamı gerçekleştiren Kemalist iktidarın maşası çetelerin elinde ganimet olarak alçakça cinsel saldırıya nihayetinde yaşamına malolan cinayete maruz kalan Maria Suphi yoldaşa karşı dahi unutma / sahiplenememe gafletine düşmüşlerdir. Tarihin karanlık sayfalarından bu durum daha yakın zamanlarda ortaya çıkarılmıştır.

Bu baştan kusurlu süreçleri 1972 de Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında Ibrahim Kaypakkaya ve Kurucusu ve kuramcısı olduğu Partisi TKP(M-L) köktenci bir şekilde kırmış, Komünistlerin eline güçlü silahlar vermiştir. Kemalizm ve Ulusal sorun noktasında tespitleri ve açılımları kadar, yakın geçmişin tarihsel toplumsal suçlarına karşı egemen sınıflara karşı komünist devrimci mevzileniş içinde olurken içe yönelik eleştirel yaklaşımlarıda eksik etmeyerek önemli bir kopuş gerçekleşmesini sağlamıştır.

IK sonrası Onun mirasını ve Partisini devam ettiren,ettirme iddiasında olan önderlikler çeşitli nedenlerle bu yolu aynı yetkinlikle izleyememiş ve Türkiye/Kürdistan sınırlarındaki sorumluluklarında ve Uluslararası görevlerde Komünist hareketin geriye ve ileriye doğru tarihsel güncel sorumlulukları noktasında can bedeli fedakarlıklarına karşın şnderlik yetmezliklerinden dolayı esasen başarısız kalmışlardır.

Bugün kü Kaypakkayacı geleneğin parçaları içinde Ermeni soykırımına karşı somut yaklaşımlarıyla Bolşevik Parti(Türkiye/Kuzey Kürdistan) ve Ulusal Soruna tarihsel güncel yaklaşımlarıyla Maoist Komünist Partisi 2021 Şubatında yaptığı 3. kongresi kararları ile ön açıcı bir konumda mevzilenmiş oldukları görülmektedir. Geleneğin tüm kesimleri süreç içersinde kendini aşma dinamizmine sahiptir. Bu ısrarla örgütsel varlıklarını ve devrimci çizgide kararlılıklarını sürdürmeleri kadar, bir iç demokrasi göstergesi olarak addedilebilecek Kongre düzeyinde kararlaştırmalarından da bu sonuçlara varılabilir. Ancak hala alınacak çok yol var ve bu yol en az dünkü kadar farklı açılardan zorluklarla doludur.

Ermeni soykırımı düne ait tarihsel bir haksızlık sorunu olarak görüldüğü ve bugünün ulusal sorununun hala kanayan bir parçası olarak görülmediği sürece bu konuda Komünistler gerçeği ve sorumluluklarını yerine getirme düzeyini yakalayamazlar. Soykırımı dillendirme bir adımken Bunun tarihsel olduğu kadar güncel sonuçları açısından bir önermeye dahası proğramında yerini almış netliklere kavuşması ve bunun için samimi mücadele edilmesi gerekir.

*Not: Yazıya başlık olarak Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanı ‘Yüzyıllık Yalnızlık’a gönderme yapmamızın nedeni tamda Romanın konusunu kişisel konumdan Ulusal konuma özdeşleştirerek Ermeni ve daha sonrasında Rum (Pontus) uluslarının dramını tarihsel sosyal gerçekliği içinde en iyi ifade edeceğini düşündük. MF

Kaynak: http://maoistforum.kolektif.info

Yorumlar kapalı.