Suriye’de 8 Aralık 2204’te Esad rejiminin devrilmesinin ardından başa geçen cihatçı Heyet Tahrir Şam (HTŞ) çetesi, Alevi toplumuna yönelik korkunç bir katliam dalgası başlattı. Son haftalarda yüzlerce sivil acımasızca öldürüldü, kaçırıldı, evlerinden sürüldü ve sistematik bir şekilde hedef alındı. Bu vahşet, insanlık dışı bir planın parçası olarak adeta bir soykırım havasında ilerliyor.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman’ın açıklamalarına göre, resmi rakamlar gerçeği yansıtmaktan çok uzak. Gözlemevi, en az bin sivilin katledildiğini doğrularken, yerel kaynaklar ve mağdur yakınları bu sayının 2 bini aştığını belirtiyor. Ancak bu rakamlar bile yaşanan zulmün boyutunu tam olarak ifade etmekten aciz. Görgü tanıklarının ifadeleri ve insan hakları örgütlerinin raporları, bu saldırıların basit çatışmalar veya intikam eylemleri değil, tamamen planlı ve organize bir şiddet kampanyası olduğunu ortaya koyuyor. Silahlı gruplar ve bazı devlet yetkilileri, bu kanlı sürecin doğrudan veya dolaylı aktörleri olarak suçun bir parçası haline geldi.
‘SİSTEMATİK BİR İNSANLIK SUÇU’
Suriyeli gazeteci Masri, Özgür Gelecek’e yaptığı açıklamada, “Bu şiddet dalgası, önceki yönetimin destekçilerine yönelik basit bir misilleme değil. Alevi toplumu, toplu bir imha planının hedefi haline getirildi. Binlerce insanın katledilmesi amaçlandı. Bu saldırılar, devlet kurumlarının da dahil olduğu sistematik bir insanlık suçudur” diyerek durumun vahametini gözler önüne serdi.
Saldırılar sadece kıyı bölgeleriyle sınırlı kalmadı. Hama, Humus ve Sahl el-Gab gibi bölgelerde de Alevilere yönelik hedefli katliamlar gerçekleştirildi. Masri, bu saldırıların rastgele değil, belirli bir topluluğu yok etmeye yönelik olduğunu vurguladı. Alevi siviller, uzun yıllardır silahlanmalarına izin verilmediği için savunmasız durumda. Devlet güçleri ise bu insanları korumak bir yana, saldırıları önlemek için hiçbir adım atmıyor. Masri, “Bu insanlar silahsız bırakıldı. Kendi güvenliklerini sağlamalarına izin verilmiyor. Devlet güçleri onları korumuyor, aksine saldırıya uğrayanları ‘eski rejimin kalıntıları’ olarak suçlayarak bu vahşeti meşrulaştırıyor” ifadelerini kullandı.
‘DELİLLER KARARTILIYOR, GERÇEKLER GİZLENİYOR’
Masri, kadınlar, çocuklar ve yaşlıların bile acımasızca katledildiğini, bazılarının bıçaklanarak öldürüldüğünü, bazılarının ise kaçırıldığını belirtti. Aileler topluca yok edildi, cesetler dağlardan ve denizden toplandı, toplu mezarlara gömüldü. İnternet erişiminin kesilmesi, cep telefonlarının toplanması ve tanıkların susturulmaya çalışılması, bu katliamın boyutlarının gizlenmeye çalışıldığını gösteriyor. Masri, “Güvenlik güçleri ve silahlı gruplar, suçun boyutlarını gizlemek için delilleri karartıyor. Toplu mezarlar, tahrif edilen görüntüler, kaybolan cesetler… Gerçek rakamların kamuoyuna yansıtılmasına izin verilmiyor” diyerek yaşananların üstünün örtülmeye çalışıldığını ifade etti.
‘ALEVİLER TOPLUCA DIŞLANIYOR’
Katliamların yanı sıra, Alevilere ait mülklerin yağmalandığını ve toplumun sistematik olarak dışlanmaya başladığını da belirten Masri, “Bazı şehirlerde Alevilere ait evler ve iş yerleri talan edildi. İnsanlar sadece mezheplerinden dolayı işlerinden atılıyor. Çocuklar okullardan uzaklaştırılıyor. Kamusal alanlarda, sokaklarda Alevilere yönelik hakaretler ve fiziksel saldırılar yaşanıyor” dedi.
Masri, yaşananların uluslararası hukuka göre bir insanlık suçu olduğunu ve bu suçları işleyenlerin mutlaka yargılanması gerektiğini vurguladı: “Bu bir insanlık suçudur. İnsanların mezheplerinden dolayı öldürülmesi, evlerinden sürülmesi, işkence görmesi uluslararası hukuka aykırıdır. Bu suçları işleyenlerin hesap vermesi gerekiyor.”
Bu vahşet, sadece Suriye’nin değil, tüm insanlığın yüz karasıdır. Uluslararası toplumun sessizliği ise bu zulmün devam etmesine adeta ortak olmaktadır.